13 Aralık 2015 Pazar

Almanya'nın sessiz başkenti: Bonn..

Köln seyahat notlarında kendisinden bahsettiğim şehir, Bonn. Almanya'nın Kuzey Ren-Vestfalya eyâletinin güneyinde, Ren Nehri'nin her iki yakasına yayılan bir kent, tıpkı komşusu Köln gibi. 2000 yıldan fazla süren bir tarihi var, Almanya'nın en eski yerleşim yeri olarak kabul ediliyor. 1990 yılında Berlin Duvarı'nın yıkılmasıyla Doğu ve Batı Almanya birleştiğinde Alman hükümeti başkent olarak Berlin'i tercih ederken, 18.yüzyıla kadar Köln dükleri tarafından idari merkez olarak kullanılan şehir şimdi sessiz, sakin, mütevazi ve kendi halinde..

Kolonya'nın başkenti; Köln.

Berlin seyahatinin ardından çocukluk arkadaşımla birlikte Avrupa'yı fethetmek için Köln'e hareket etmiştim. ZOB macerasıyla birlikte Megabus deneyiminin ardından Köln'de beni durakta karşılayan Yasin'le buluşup, ilk olarak dinlenmek ve kahvaltı etmek üzere Euskirchen'in yolunu tuttuk. Yazının ilk paragrafında hemen Sancak ailesine teşekkürlerimi iletmem gerekiyor. İnanılmaz misafirperver bir annesi olduğunu, kendimi evimde gibi hissettiğimi söylemeden geçemem. Herşey için bir kez daha teşekkürler!

10 Kasım 2015 Salı

ZOB Berlin, Megabus tecrübesi ve Köln..

Yürüyerek şehirleri keşfetmeyi severim. Caddelerde, sokaklarda kaybolduğun anda karşına çıkan parkta soluklanmak, etrafı izlemek; turist olduğun şehri yerlisi gibi yaşamak. Yaşayarak öğrenmek, yeni yerler görmek ve keşfetmek. Seyahat etmenin en güzel yanı bu. Bir şehirde turist olmaktan vazgeçin ve yerlisi olun. Bunu tur otobüslerinden kurtularak yapabilirsiniz mesela, şehri yürümeyi deneyin. Yakın tarihi hissettiğim, düzen ve sistematiğine hayran kalarak Berlin'den ayrılmam gerekiyordu. Seyahatinin büyük bir kısmında yanımda olacak olan arkadaşımla buluşmak üzere Berlin'den gece otobüsü ile Almanya'nın en büyük dördüncü şehri Köln'e gidecektim. Tabii muhteşem demir ağını kullanarak ZOB'u (Zentraler Omnibusbahnhof) bulabilirsem.

8 Kasım 2015 Pazar

Burada hakimler var; Berlin.

2014 yılını Atina, Selanik, Roma ve Belgrad seyahati ile tamamlamıştım. 2015 için yeni bir rota gerekecekti.. Yolda olmak, yola çıkmak. Bizim gibi özel şirket çalışanlarının en ufak tatilini bile seyahatle değerlendirdiği, İstanbul'un kaosundan kurtulmak için yılda 3 - 4 kere hafta sonlarını İzmir'de değerlendiren, bununla yetinmezse Tekirdağ'daki yazlığa giden birisi olan ben için yıllık izinler bulunmaz nimet. Hele bir milli bayramlar hafta sonuyla birleşebiliyorsa, ne ala memleket! 2015 yazı için tüm planlar Mart ayında başlamıştı. Rota belirlendi; Berlin, Köln, Amsterdam, Brüksel, Paris. Ancak bu rotaya Bonn, Eindhoven, Genk gibi ara duraklar eklenecekti. İşte başlıyoruz..

20 Eylül 2015 Pazar

Biraz aksiyon, biraz yakın tarih: Belgrad.

Yakın tarihi severim. Gürcistan'da bunun etkilerini yaşamış, Rusya'nın dağılması sonrasında baştan kurulan ve bağımsızlığını ilan eden yeni bir kültürü tanımanın keyfini çıkartmıştım. Yunanistan - İtalya seyahati sonrasında aynı süreçte İstanbul'a en uygun ve o coğrafyaya en yakın bölge Belgrad olmuştu ve yakın tarihi sevmekle birlikte gelen merak sonrasında Roma'nın ardından bir sonraki durak Belgrad olmuştu. Belgrad seyahatim aslında tam bir aksiyon içeren komedi dizilerini andırıyordu.

Seyahat öncesi çanta hazırlamak..

Sırasıyla şehirleri ve oradaki anıları kaleme alırken, seyahat sırasında çanta hazırlamak konulu herhangi bir şekilde bilgi paylaşmadığım dikkatimi çekince, özel olarak yazmak istedim. Gerçekleştireceğiniz seyahatlerde sizin en büyük yardımcınız ve aynı zamanda en büyük engeliniz kuşkusuz çantanız oluyor. İster backpacker olarak, isterseniz valizle seyahat edin hiç farketmez. Haftasonunda yapacağınız ufak seyahatlerde bile çanta hazırlamak en önemli konuların başında geliyor. Bu nedenle dikkat edilmesi gereken noktaları belirtmek istiyorum..

13 Eylül 2015 Pazar

Buram buram aşk: Roma..

Roma kuşkusuz Avrupa'nın en özel şehirlerinden birisi ancak bu blog için daha da özel bir durumu var. Blogun açılmasına sebep olan kuzenim Nilay, kısa bir süre sonra Roma'da olacak. Geçtiğimiz aylarda da benden Roma notlarını istemişti. Zaten sonrasında da blogun kurulma aşaması söz konusu oldu. O nedenle blogun kurulmasında Roma notlarının etkisi büyük. Ayrıca gezdiğim şehirler arasında en çok sevdiğim, etkilendiğim şehirlerin başında da Roma geliyor. Adım adım, karış karış.. Atina'dan sonra Roma seyahati ve Vatikan gezisi bir nevi tarih kitabında dolaşmak gibiydi.

İzmir'in karşı komşusu: Selanik.

Yunanistan'da bizden bir şehir görmek istiyorsanız, hiç kuşkusuz Selanik görmeniz gereken şehirlerin başında geliyor. Atina'da iki gece konaklamanın ardından Roma'ya geçmek için Selanik'te bir gün geçirmem gerekiyordu. Zorunluluktan doğan bir seyahat diye adlandırabiliriz ancak Selanik size sonradan "Buraya neden geldim?" diyeceğiniz bir şehir değil. Atina'da geçirdiğim aşırı sıcak günlerin ardından Selanik'te hafif serin havada geçirdiğim tek gün rejenerasyon anlamında muazzam bir gün destinasyon oldu. Ayrıca eğlenceli gece hayatı konusunda Selanik'i de bambaşka bir noktaya koyalım.

Mitoloji kitabını canlı yaşamak: Atina!

Yeni yıla nasıl girersen, öyle gidermiş derler. Ya da bizi yerler! 2013 yılının son günlerini ve 2014 yılının ilk günlerini yurtdışı seyahatiyle geçiren birisi olarak 2014 yılının yazında da güzel bir yurtdışı seyahati gerçekleştirmek boynumuzun borcu olmuştu. Şirketteki işleri ayarlayıp, yıllık izin mevzusunu da nihai karara kavuşturduğumuzda Ramazan Bayramı öncesi son iki haftayı kapatıp, bayramla birleştirerek uzun süren bir tatil programını hazırlama evresine geçtim. Seyahati planlamak gerçekleştirmekten daha zor diye düşünüyorum. Sürekli değişen rotalar, sürekli değişen planlar ve günlerce araştırılan seyahat yolları. Sonunda nihai karar verildi: 21 Temmuz uçuşuyla Atina. Ardından sırasıyla Selanik, Roma, Belgrad. 28 Temmuz'da başlayan bayramın ilk gününü es geçip, 29 Temmuz'da eve dönüş. Tarih kitabını sayfa sayfa okur gibi.. E hadi başlayalım o zaman!

26 Temmuz 2015 Pazar

Gölü donduran soğuk: Tiflis..

27-29 Aralık tarihleri arasında Batum'da olan birisi olarak zaman zaman sadece kapşonlu, zaman zaman sadece sweatwear ile dolaşıyordum. Karadeniz'de böylesine bir Akdeniz şehrini beklemiyordum doğrusu ancak Batum'dan ayrıldıktan sonra çantamda ne kadar kıyafet varsa üzerime giyeceğimi de bilmiyordum! Sahil şehri Batum'dan ayrılıp, dört tane dağın ortasına kurulan başkent Tiflis'e ulaştığımızda, beni güzel bir yılbaşı haftasının karşılayacağını anlamıştım. Samimi söylüyorum, başlığı yanlış anlamayın. Fotoğrafta gördüğünüz ve benim üzerinde bulunduğum yer Tiflis'te bulunan bir göl..

İlk durak: Batum..

2013 yılında okul bitmiş, Eylül ayında da ülkenin en büyük enerji şirketinde işe başlamıştım. Yoğun iş temposu sonrasında yılbaşı tatili için fazla masraflı olmayan, beni çok yormayacak ve vize&pasaport problemlerinden uzak duracağım bir ülke arayışlarına başlamıştım. Uçak biletleri, kalacak yer, kültür ve yolculuk süresi falan derken 4 günlük bir tatil işin doğrusu fazlasıyla iyi gelecekti ve Artvin'in arkasındaki komşu Gürcistan bu konuda güzel bir alternatif olarak karşımda duruyordu. Barış'ın rehberleri kısmında ilk durağımız, ajandamdaki notlara Aralık - 2013 tarihiyle kaydedilen Batum & Tiflis seyahati oldu. Dört günlük güzel, eğlenceli ve aynı zamanda yakın tarihe sahip bir kültür turuydu aslında.. Yalnız başına çıkılan ilk seyahat olma özelliğini de taşıyor!

19 Temmuz 2015 Pazar

Bir klasik: Schengen vizesi..

Milli duygular, vatan toprağını sevmek ve ona sahip çıkmak güzel şey. Ancak eğer seyahatinizi Avrupa'ya gerçekleştirmek istiyorsanız Türkiye Cumhuriyeti pasaportuna sahip olmak bazen pek sevimli olmayabiliyor. 15 yıllık devlet memuru veya bürokrat olarak yeşil pasaporta sahip değilseniz tabii.. Eğer yeşil varsa, zaten bu konuyu okumanıza gerek yok. Hatta çabuk terkedin burayı! =) Bu konu, kimine göre kırmızı kimine göre bordo olan hususi pasaport sahiplerini ilgilendiriyor. Avrupa'ya sehayat etmek istiyorsanız Schengen vizesi denilen arkadaşla tanışmanız gerekiyor! Adım adım, talep edilen belgeleri üç aşağı - beş yukarı şeklinde bir yazalım bakalım..

16 Temmuz 2015 Perşembe

Pasaportumun verdiği yetkiye dayanarak..

Uzun zamandır bir takım mecralarda yazıyordum, kendimce birşeyler karalıyordum. Ancak kişisel blog fikri hiç aklımda yoktu; ki son gerçekleştirdiğim Avrupa seyahatine kadar.. Gezgin değilim, seyahat blogu yazabilecek düzeyde bir gezgin olduğumu hiç düşünmüyordum. Bütün akademik eğitimini elektrik üzerine gerçekleştirmiş, 2 yıldır ülkenin en büyük elektrik şirketinde çalışan 23 yaşında bir vatandaşım en nihayetinde. Facebook ve Twitter'ı aktif olarak kullanırım, kendi notlarımı da oraya tutar veya üyesi/yöneticisi bulunduğum seyahat sayfalarında yazardım. Ancak orada bazı yazıları bulmak hem çok zaman alıyor, hem de 140 karakter bazen bir kuşun cıvıltısını dile getirmeye yetmiyor. En son kuzenim kendisine yazdığım Roma notları sonrasında "Blog açmalısın mutlaka.." diye tutturdu. Amsterdam notları yazdzığım arkadaşım da "Ajanda tutmalısın, evladına miras kalacak bir gerçek.." diye aklıma girdi. Şimdilik en güzeli dijital ajanda olarak buraya karalamak sanırım. En başta da söyledim, gezgin değilim. 20'li yaşlarda, harita üzerinde işaretleyebileceği 10-15 tane ülke gezmiş sıradan bir vatandaşım. Türkiye Cumhuriyeti pasaportunun tüm zorluklarına rağmen (harç ve çıkışta vize&pul mevzusu..) kendimce geziyorum. Burayı da bir not defteri olarak kullanacağım gibi görünüyor. Bugünü bir kenara not alın, komik bir macera başlıyor. Haydi rastgele...